Günübirlik Bir Gezi - TOLEDO

Madrid’e yarım saatlik uzaklıkta, buram buram tarih kokan Toledo’ya günübirlik seyahatimiz sıcak hava şartları nedeniyle bunaltıcı ve yorucu geçse de, daha önceki hiçbir seyahatimizde olmadığımız gibi bu gezimizden de zerre pişman olmadık. Aksine iyi ki Toledo’yu da gördük, dedik.

Castilla-La Mancha özerk bölgesinin merkezi olan Toledo, karasal iklimin tipik özelliklerini taşıyan bir şehir. Yani Temmuz ayında gerçekten sıcak oluyor. Tecrübe ettik, tavsiye etmeyiz.

Toledo’ya, Madrid Atocha Tren istasyonundan kalkan trenlerle gitmek mümkün. Biz öyle yaptık. Tren saatlerine buradan bakabilirsiniz 

Yaklaşık 12 € olan tren biletlerini internetten alabileceğiniz gibi, Atocha Tren istasyonundaki gişelerden ya da otomatik bilet makinelerinden ki sırada beklememek için iyi bir tercih olur, kredi kartı ile almanız mümkün.




Toledo’ya vardığımızda, tren istasyonun bizde uyandırdığı his, zamanda yolculuğa çıkmış olmanın heyecanı ve merakı ile kendi zamanımıza (yani Madrid’e :)) dönmek için bilet bulabilir miyiz tedirginliğinin karışımıydı. Kısaca yaz aylarındaki turist akını, biletlerin kısa sürede tükenmesi ile sonuçlanabiliyor. Biz de bu nedenle şehri gezmeye başlamadan önce “Geleceğe Dönüş” biletlerimizi aldık, içimiz rahatladı.



Trenden indiğiniz anda sizi Toledo haritası satan biri karşılıyor. Hiç gerek olmasa da, bir anlık boşluğumuza geldi ve 2 € karşılığında biz de bu haritalardan aldık. Oysa Turist info lardan bu haritaları bedava temin edebiliyorsunuz. Mesela Toledo Katedralinin karşısında bir "Turist Information" var. Buradan Toledo ile ilgili dökümanlar, harita vb temin edebilirsiniz. Ayrıca tuvalet de var.

Toledo’ya gitmeden önce göz atabilirsiniz →   http://www.toledo-turismo.com/en

Tren istasyonundan otobüsle veya taksi kullanarak tarihi kent merkezine ulaşabilirsiniz. Ayrıca turistik şehirlerin vazgeçilmezleri olan turist otobüsleri, Toledo'da da mevcut →   http://www.toledocitytour.com/EN/



Tren istasyonundan çıkınca karşımızdaki tepeden tarihi kent göz alıcı bir güzellikte bize göz kırpıyordu. Biraz yürüyüp Tajo nehrini geçtikten sonra yürüyen merdivenlerle tepeye çıkarak tarihi kentin merkezine (Plaza de Zocodover) ulaştık. Elbette tepeye yürüyerek çıkmak mümkün ancak sıcak hava nedeniyle tercihimizi yürüyen merdivenden yana kullandık.



Meydanda biraz soluklandıktan sonra Santa Cruz Müzesinin ara sokağında bulunan Cervantes heykelinden bir poz alıp yürümeye devam ettik ve karşımıza devasa bir yapı olan Alcázar (Askeri Müze) çıktı.



Ara sokaklar labirent hissi verse de burada kaybolmak pek mümkün değil, ayaklarımız bizi Toledo Katedrali’ne götürdü. 13. yy da yapımına başlanmış 16. yy da tamamlanmış bu yapı mimarisiyle göz kamaştırıyordu. Tam güzel bir fotoğrafını çekeceğim sırada birbirinden havalı spor arabaların Katedralin önüne park etmesi ve Katedralin havasının o anda sönmesi ile herkesin spor arabaların fotoğrafını çekmeye başlaması görülmeye değerdi :)


Sonraki durağımız tarihi Santo Tomé Kilisesi idi. Küçük bir kilise olan  Santo Tomé’un önemi 14. yy dan kalma tarihi bir yapı olmasının yanı sıra El Greco’nun başyapıtının (Orgaz Kontu’nun Cenazesi) kilise girişinde yer alıyor olmasından geliyor. Bu arada kiliseye giriş ücretli ve içeride fotoğraf çekmek yasak.



  
Avrupa gezilerimizde pek çok kilise, katedral, bazilika görme fırsatım olmuştu. Ancak ilk defa bir sinagoga içeriden bakma fırsatını Toledo’da buldum. Yahudi bölgesinde yer alan bu sinagogun içinde Sefaradlarla (İspanyol Yahudileri) ilgili bir müze de mevcuttu. Müzede bir kısa film izlerken Sefaradların evlilik törenlerinin bizimkilere ne kadar benzediğini görünce bir hayli şaşırdım.


Yahudilerin ibadet ettikleri yer anlamına gelen “sinagog” un toplanmak/toplantı anlamına gelen yunanca bir sözcük olduğunu da burada öğrendim.

Son durağımız El Greco müzesiydi. Toledo ile özdeşleşmiş Yunan ressam El Greco’nun ve bazı diğer İspanyol ressamların eserlerinin de yer aldığı, 16. yy a ait bu evin içinde ve bahçesinde gezmek ilgi çekiciydi. Ayrıca bahçenin içinde bir bölümde Yahudilerden kalma bazı yapılar/duvarlar görmek mümkün.


Zamanın nasıl da çabuk geçtiğini midemizden gelen seslere kulak verince anladık. Yani Toledo’nun ünlü “mazapan” larının tadına bakma vakti gelmişti :)


Tabi bu minik tatlılar açlığımızı dindirmedi. İlk durağımız Plaza de Zocodover’de gördüğümüz Burger King’te soluğu aldık. Türkiye’de hiçbir zaman tercih etmediğimiz bu yemek kültürü nedense yurtdışı gezilerimizde hep kurtarıcımız oluyor.

Buradan tren istasyonuna yürüyerek dönmeye karar verdik. Bu sefer yürüyen merdivenleri kullanmayalım dedik, nasılsa hava biraz serinlemişti ya da en azından güneş artık tepemizde değildi.. Yürüyüş yolu da oldukça keyifliydi, bize müthiş manzaralar sundu.




Alcántara köprüsünden (Puente de Alcántara) geçtikten 10 dakika sonra tren istasyonundaydık. Günübirlik gezimizde süre kısıtı elbette bu tarihi kentte görülecek yerlerin tamamını görmemize imkan vermedi. Ama gördüklerimiz de bizi yeterince tatmin etti. Belki bir gün yine yolumuz buraya düşer ve göremediklerimizi görme şansımız olur. Neden olmasın?









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder