SALAMANCA

Orta İspanya’da, Castilla y León bölgesinde Segovia’dan sonra yolumuz Salamanca’ya düştü. Salamanca da bizi Segovia gibi derinden etkiledi. Çevreye doğru modern yapıda bir gelişim göstermiş olan Salamanca’da tarihi yapıların korunduğu kent merkezi büyüleyiciydi.

Madrid-Chamartin tren istasyonundan yaklaşık 3 saat süren Salamanca yolcuğu RENFE konforuyla çabucak geçti. 1 kişi için gidiş-geliş yaklaşık 40 € olan tren biletlerini internetten de temin etmek mümkün. → http://www.renfe.com/EN/viajeros/

Tren dışında Madrid’ten otobüs seferleri de olan Salamanca’ya fırsat bulursanız en azından 1 gününüzü ayırın, pişman olmazsınız ;)

Öğlen saatlerinde vardığımız Salamanca’da tren istasyonun karşısındaki otobüs durağından 1 numaralı otobüse (Por Centro) binerek şehir merkezine doğru yola koyulduk. Bu noktada, otobüs bileti için 1,05 € ödeyerek bu vesileyle daha ilk dakikalarda Salamanca’nın öğrenci şehri olduğu ve dolayısıyla ucuz bir şehir olduğuna ilişkin yazılanları bizzat tecrübe etmiş olduğumuzu belirtmeden geçemeyeceğim.


10 dakika bile sürmeyen kısa bir yolculuktan sonra şehir merkezindeydik. Elbette yürüyüşümüze Plaza Mayor’dan başladık. Salamanca’nın Plaza Mayor’unun gerçekten adının hakkını verir büyüklükte bir meydan olduğunu gördük. Madrid’inkini açık ara geride bırakır.

Plaza Mayor

Plaza Mayor’da turist info merkezini görünce oraya doğru ilerledik ama ne yazık ki kapalıydı. Kapıda asılı çalışma saatlerine (Pazartesi-Cuma 09:00-14:00 ve 16:30-20:00, Cumartesi 10:00-20:00, Pazar 10:00-14:00) göre şehir haritası ve broşür alma şansını iki dakikayla kaçırmıştık. Bir türlü alışamadığımız siesta gerçeği ile yine yeniden acı bir şekilde yüzleştik :)

Neyse ki tüm önemli ve görülmesi gereken noktaların birbirine çok yakın olmasının da katkısıyla haritamızın olmamasının eksikliğini gezi sırasında hiç hissetmedik.

Şu anda halk kütüphanesi (Biblioteca Publica) olarak kullanılan ve adını duvarlarındaki süslemelerden alan Deniz Tarakları Evi (Casa de las Conchas) ve özellikle tam karşısındaki Scala Coeli (kule) Salamanca’da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Her kule de olduğu gibi Scala Coeli’de de merdiven çıkmak biraz meşakatli oldu ama şehri tepeden gördüğümüz manzara buna değdi.


Casa de las Conchas


Scala Coeli'den Şehir Manzarası


Buradan Eski ve Yeni Katedral’e (zaten ikisi yan yana) doğru devam ettik. Zaten başka seçenek yok gibiydi, ihtişamlı yapısıyla uzaktan bizi sanki kendisine çekti.


 Bu arada Yeni Katedralin kapısındaki astronot figürünü bulmak hiç kolay değil! :)



Ama inanın daha da zoru Salamanca’nın tarihi üniversitesinin kapısına işlenmiş kurbağa figürünü bulmak!



Gezinin en heyecanlı anlarından biri 1. yy dan kalma Roma Köprü’sünü (Puente Romano) görmekti herhalde. Tarihe dokunmak büyüleyici!

Puente Romano


Puente Romano


Buradan İspanya İç Savaşı’nın Genel Arşivi’ne (Archivo General de la Guerra Civil Española) yolumuz düştü. İçeride fotoğraf çekmek ne yazık ki yasaktı. Yoksa gördüklerimi burada paylaşmayı çok isterdim. İçeride Picasso’nun Guernica tablosunun binlerce küçültülmüş savaş fotoğraflarının birleştirilerek oluşturulmuş kopyası vardı. Gerçekten etkileyiciydi.


Archivo General de la Guerra Civil Española


İç Savaş fotoğraflarına bakarken, son günlerde ülkemizde yaşanan karmaşa, kaos aklıma gelmedi değil! Ne yazık ki bu acıları yaşamadan anlamayacak (belki yaşasa da anlamayacak) potansiyeldeki bazı yurdum insanları, şu sıralar kin ve nefret pompalayarak onları galeyana getirip, birbirine düşürmeye hevesli bazı çıkarcıların etkisi altında. Ama umuyorum sağduyu galip gelir ve bugüne kadar yaşanan acılar topraklarımızda barışın kıymetini anlamak için yeterli olur.


San Estaban Kilisesi

16. yy dan kalma San Estaban Kilisesi’nin karşısında Convento de Las Dueñas (Dominiken Manastırı) na girdik. İçeride rahibelerin yaptığı tatlılar vardı. Biz de Toledo’da tadı damağımızda kalan mazapanları görünce çok sevinip küçük bir kutu almayı ihmal etmedik.




Convento de las Dueñas

Buradan çıkıp Plaza de Colón (Colomb Meydanı) dan yürümeye devam ettik. Ara sokaklarda yürümek ayrıca keyifliydi.

Colomb Heykeli


Son olarak adını ön cephesindeki kafatası süslemelerinden alan Ölüler Evi (Casa de las Muertes) nin yanındaki bir kafede, Torre del Clavero’yu karşımıza alarak bir yorgunluk kahvesi içtikten sonra yaklaşan dönüş saati nedeniyle Plaza Mayor’a doğru yürümeye başladık. Plaza Mayor’da bir şeyler atıştırmamak elbette imkansızdı :)





Tren istasyonuna gitmek için yine 1 numaralı otobüse binmemiz gerekiyordu. Ancak bu sefer Gran Via caddesine yürümemiz gerekiyordu. 15 dakikada bir gelen otobüs neyse ki çok geç kalmadı ve vaktinde tren istasyonuna vardık. Bu arada engelliler için eğilen otobüse ilk defa burada şahit oldum. Gerçekten muazzam bir buluşmuş!

Tatlı bir yorgunlukla Madrid treninde yerimizi aldık ve İspanya’da günübirlik bir gezimiz daha aklımıza kazınan anılarıyla son buldu. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder