İspanya’nın
kuzeyi öncelikli hedeflerimiz arasında değildi. Ama hayat her zaman
planladığınız gibi gitmeyebiliyor ve size bazen güzel sürprizler yapabiliyor. İş
nedeniyle yolumuzun düştüğü Bilbao bizim için bu güzel sürprizlerden biri oldu.
Bilbao’ya Madrid’ten
uçak, tren ya da otobüsle gitmek mümkün. Bizim gitmek zorunda olduğumuz dönemde
uçak ve tren biraz tuzlu olduğu için biz otobüsü tercih ettik. Burada da
biletleri ne kadar önce aldığınız önemli, seyahat tarihinize ne kadar çok zaman
varsa uygun bilet bulma şansınız da o kadar çok artıyor.
ALSA, İspanya’da en yaygın
kullanılan otobüs firması.
→ https://www.alsa.es/
Biletlerimizi internet sitesinden aldıktan sonra otobüsün kalktığı terminal Avenida de América’ya gitmek için Atocha’dan önce Nuevos Ministerios, ardından metro 6. hat (Línea 6 Circular-gri hat) ile Avenida de América’ya vardık. Burada otobüs terminalini işaret eden okları takip ederek biletimizde yazan peronu bulduk ve beklemeye başladık. Otobüsün hareket saati geldiğinde herkes yerini almıştı ve 5 saat sürecek yolculuğumuza hazırdık. Burada otobüslerin sundukları hizmetler Türkiye’dekinden biraz farklı. Terminalde de gözle görülür bir düzen var. AŞTİ yi düşündüm o an :) Kıyaslamak mı? Kıyaslanamaz!
Burası bir kütüphane kadar sessiz. Etrafta çalışan personel yok denecek kadar az. Buna rağmen herkes sırasını biliyor. Otobüs şoförleri, bilet kontrolü yaparak yolcuları içeri alıyor. Her yolcu kendi bagajını otobüse kendisi yerleştiriyor. Otobüslerde muavin bulunmuyor. İçecek servisi falan yok. Ortalama 2-2,5 saatte bir mola veriliyor. 15 dakika ile 30 dakika arası mola süreleri değişebiliyor. Otobüsler genel olarak konforlu. Elbette tren konforunu bulmak zor ama fiyat-konfor dengesine bakıldığında zaman zaman tercih edilebilecek bir ulaşım aracı.
→ https://www.alsa.es/
Biletlerimizi internet sitesinden aldıktan sonra otobüsün kalktığı terminal Avenida de América’ya gitmek için Atocha’dan önce Nuevos Ministerios, ardından metro 6. hat (Línea 6 Circular-gri hat) ile Avenida de América’ya vardık. Burada otobüs terminalini işaret eden okları takip ederek biletimizde yazan peronu bulduk ve beklemeye başladık. Otobüsün hareket saati geldiğinde herkes yerini almıştı ve 5 saat sürecek yolculuğumuza hazırdık. Burada otobüslerin sundukları hizmetler Türkiye’dekinden biraz farklı. Terminalde de gözle görülür bir düzen var. AŞTİ yi düşündüm o an :) Kıyaslamak mı? Kıyaslanamaz!
Avenida de América Otobüs Terminali |
Burası bir kütüphane kadar sessiz. Etrafta çalışan personel yok denecek kadar az. Buna rağmen herkes sırasını biliyor. Otobüs şoförleri, bilet kontrolü yaparak yolcuları içeri alıyor. Her yolcu kendi bagajını otobüse kendisi yerleştiriyor. Otobüslerde muavin bulunmuyor. İçecek servisi falan yok. Ortalama 2-2,5 saatte bir mola veriliyor. 15 dakika ile 30 dakika arası mola süreleri değişebiliyor. Otobüsler genel olarak konforlu. Elbette tren konforunu bulmak zor ama fiyat-konfor dengesine bakıldığında zaman zaman tercih edilebilecek bir ulaşım aracı.
Bilbao otobüs terminaline
vardığımızda merkezi konumda olan otelimize gitmek çok kolay oldu. San
Mamés’teki otogardan Metro ya da hafif raylı sistemi kullanarak şehir merkezine
15-20 dakika içerisinde ulaşılabiliyor. Biz terminalden çıkınca ilk önce hafif raylı sistemin
durağını gördüğümüz için onu kullandık.
Durakta beklerken otele nasıl gideceğimizi anlamaya çalışıyorduk, bu arada yabancı olduğumuzu anlayan birisi bize yardımcı olmak istedi. Böylece buranın insanının çok yardımsever olduğunu şehre adımımızı atar atmaz tecrübe etmiş olduk. Bask bölgesi insanları samimiyetleri ve yardımseverlikleriyle gönlümüzde taht kurdu. Biletleri makineden alıp okuttuktan hemen sonra beklediğimiz tramvay gelmişti. 4 durak sonra (Abando Durağı) otelimiz Hostal Begoña'nın tam karşısındaki sokaktaydık.
Durakta beklerken otele nasıl gideceğimizi anlamaya çalışıyorduk, bu arada yabancı olduğumuzu anlayan birisi bize yardımcı olmak istedi. Böylece buranın insanının çok yardımsever olduğunu şehre adımımızı atar atmaz tecrübe etmiş olduk. Bask bölgesi insanları samimiyetleri ve yardımseverlikleriyle gönlümüzde taht kurdu. Biletleri makineden alıp okuttuktan hemen sonra beklediğimiz tramvay gelmişti. 4 durak sonra (Abando Durağı) otelimiz Hostal Begoña'nın tam karşısındaki sokaktaydık.
Hostal Begoña |
Otelin konumu eski
şehir (Casco Viejo) ile yeni şehrin tam arasında olması nedeniyle ulaşım açısından bize göre
mükemmel bir noktadaydı. 2 gece 3 gün geçirdiğimiz bu şehirde otel seçimimiz,
zamanı iyi değerlendirme hususunda, konumu gereği bize büyük avantaj sağladı.
Otelden çıkıp nehir (Ría de Bilbao) boyunca Guggenheim Müzesi yönünde yürüyüş yaparken karşımıza çıkan köprüler, parklar, binalar göz kamaştırıcıydı. Her sokak başında farklı bir sanat eseri, dikkat çekici bir yapı görmek insanı heyecanlandırıyor. Ayrıca Haziran ayı sonunda Madrid sıcaktan yanarken burada ferah bir havada gezinti yapmanın değeri paha biçilemezdi.
Bilbao’yu ikiye ayıran
nehir ve iki tarafı birbirine bağlayan köprüleri
|
Zubizuri Köprüsü ve
Bilbao’ya renk katan farklı mimari yapılar
|
Otelden çıkıp nehir (Ría de Bilbao) boyunca Guggenheim Müzesi yönünde yürüyüş yaparken karşımıza çıkan köprüler, parklar, binalar göz kamaştırıcıydı. Her sokak başında farklı bir sanat eseri, dikkat çekici bir yapı görmek insanı heyecanlandırıyor. Ayrıca Haziran ayı sonunda Madrid sıcaktan yanarken burada ferah bir havada gezinti yapmanın değeri paha biçilemezdi.
Salve Köprüsü
|
Salve Köprüsü ve
|
Büyük ama kalabalık
değil, düzenli, modern ve güvenli bir şehir, Bilbao. Şehrin önemli noktalarına
yürüyerek ulaşmak mümkün ve bu yürüyüş çok keyifli. Sokaklarda insan kalabalığı
yok. Sanırım turistler de burayı henüz keşfetmemişler :)
Bask Bölgesinin Bankası BBVA'nın binası ve önündeki metro girişi. |
Plaza Moyua Metro girişi |
Metroların içi de ayrı bir havalı :) |
Şehirdeki tarihi yapılar modern binalar gibi göz dolduruyor. |
Bilbao’nun gurme
şehri olduğu da malum. Burada bir şeyin tadına bakayım derken lezzetin doruklarına
varacağınızı ve bu nedenle parmaklarınızın tehdit altında olacağını unutmayın!
Plaza Nueva |
Eski şehrin kalbindeki Plaza Nueva’da Bilbao’nun pinço (pintxo) larını deneyebileceğiniz bir çok cafe-bar var. Biz burada iki farklı yerde bu lezzeti tecrübe ettik. İkisi de birbirinden başarılıydı.
Plaza Nueva'da bir "
|
Birbirinden leziz "pintxo" lar
|
pintxo |
Burada her
işletmenin kendine has pinçoları olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir yerde
yediğinizi başka bir yerde bulmak zor.
Tatillerde kahvaltı
bizim için hep zor olmuştur. Kahvaltıda, beyaz peynir, zeytin, domates ve
özellikle çayı çok önemsediğimizden yurtdışında bunların yokluğunu dolduracak
bir alternatif henüz keşfedemedik. Ancak bunca seyahatten sonra en leziz
kahvaltılarımızdan birini Bilbao’da yaptık desem yalan olmaz.
El Obrador'da kahvaltı
|
Hepsi birbirinden leziz
|
Burada yediğimiz “tortilla” (patatesli omlet) hiç
kuşkusuz İspanya
genelinde yediklerimizin en iyisi!
|
bir "tortilla" deneyebilirsiniz!
|
tortilla |
Bilbao’da günlük
Metro bileti 4,60 € ve tüm gün bu bileti kullanabiliyorsun. Bu bizim
gibi tüm şehri keşfetmek isteyen turistler için oldukça ekonomik bir imkan
sağlıyor. Elbette biz de bu imkanı değerlendirdik.
Mesela, UNESCO dünya mirası olarak kabul edilen ünlü köprüyü görmek için (Puente Vizcaya) Portugalete’ye gittik. Köprüye
asansörle çıkıp karşı tarafa, Getxo tarafına geçtik. Yükseklerden bakmak (sadece
fiziksel anlamda) her zaman hoşuma gitmiştir. Kuş gibi hafiflediğimi
hissederim. Rahatlatıcı bir yanılsama!
Köprüden geçiş biletlerini otomatik makinelerden
alıyorsunuz. Asansörle
yukarı çıkmak isterseniz Turist Information’dan
biletinizi temin edebilirsiniz.
|
Puente Vizcaya |
Puente Vizcaya 'dan şehre bakış |
Portugalete'de yokuş çıkmak gibi bir sorun yok :) |
Bir diğer durağımız ise bir sahil kasabası Sopela idi. Okyanusu görmek için gittik ama geç olduğundan
karanlık bir boşluk görebildik ancak, sadece dalgaların sesini duyduk. Gerçi buna rağmen
şanslıydık. Bilbao Sopela'da her yıl Haziran ayında düzenlenen Fiesta'ya tesadüf ettik. Şansımıza Bilbao salsası yapan Tik Tara Grubu'nun Konseri vardı. Güzel bir konser eşliğinde yerel
halkın eğlencesine tanıklık etmiş olduk. Moral bulduk. Dünyanın herhangi bir yerinde
en azından birilerinin mutlu olduğunu görmek insanı mutlu ediyor. Umut veriyor.
Bilbao’da çocuklu
ailelerin dikkat çekici bir çoğunluğu var. Genç nüfus ya da küçük çocuk sayısı
hakkında bir bilgim yok ama sokakta bunu gözlemlemek hiç de zor değil. Parklar
bahçeler çocuklarla dolu. Çocuk parklarındaki oyuncaklar ise insana keşke çocuk
olsam dedirtiyor.
Farklı çocuk parklarından biri. Arkada yükselen gökdelen ise Torre Iberdrola (Elektrik-Doğalgaz Dağıtım Şirketi) |
Neredeyse her köşe başında bir dondurmacı var. Bilbao'da yürüyüşler böylece daha bir tatlı geçiyor. |
Bilbao’da turizme
önem veren bir yönetim anlayışı olduğu aşikar. Mesela Plaza Bribila'daki turist
ofis bu zamana kadar gördüğümüz en özenli turist bilgilendirme merkeziydi. Yani kendisi de ayrıca
görülmeye değer bir turistik nokta diyebiliriz :)
Bizkaia Tourist Office /Plaza Bribila |
Modern tasarımıyla Plaza Bribila'daki Bizkaia Turist Ofis |
Elbette
göremediğimiz pek çok güzelliğinin daha olduğunu bilsek de dolu dolu geçen 3 günün
ardından Bilbao’dan ayrılma vaktimiz gelmişti. Madrid’e dönüşü San Sebastian
üzerinden yaparak yaz aylarının gözdelerinden birini de bu vesileyle görmeye
karar verdik. San Sebastian mı? O da başka bir yazının konusu :)